Beril Serbest (38, Genetik Uzmanı) 23 Temmuz 2020, 17:28
Dört yıl önce Deliler Kahvehanesi gönüllüsü bir iş arkadaşım vardı. Benim yardım kuruluşlarına dahil olmak istediğimi öğrenince buraya gelmeme vesile oldu. Bir kere geleyim göreyim dedim. Geldim gördüm ve o günden sonra hiç çıkmadım. Dört yıldır kahvehane gönüllüsüyüm. Hemen hemen her gün buradaydım. Yardımın her alanında çalıştım. Bir dönem erzak dağıtımı sorumluluğunu üstlendim. Butik ve kafede görev aldım. Kahvehanenin ilk açıldığı dönemlerde tek gönüllü aşçının 100 kişiye yemek yaptığı zamanlarda da ve daha çok gönüllünün daha çok kişiye yemek pişirdiği günlerde de gönüllü aşçılık yaptım.
Kendi dünyamda, kendi halimde yaşarken bazı insanların çok zor durumda hayat sürdüğünü çeşitli medya araçlarından görüyordum ama bu durumun ne kadar büyük bir sorun olduğunu bu işin içine girdiğimde öğrendim. Ve en önemlisi, parasal yardım dışında da yardım yapabileceğimi öğrenmiş oldum. Giysi yardımı, özel ders yardımı, günlerce aç kalmış insanlara en azından günde bir öğün yemek vermek şansımız varmış. Sadece para vermek ile bitmiyormuş. Yardımın çok farklı alanları varmış. Bu süreçte kendi mesleki bilgimi de işin içine katarak yardım etmek beni çok mutlu etti. Medikal desteğin ne kadar önemli olduğunu fark ettim.
İnsanlara para verip (mesela zekât ya da sadaka), zekatımı verdim kurtuldum diye düşünüp kendimizi rahat hissettiriyoruz ama karşımızdaki insana vermemiz gereken en önemli şeyin sevgi olduğunu unutuyoruz. Çünkü kendimizi sevmeyi bilmiyoruz. Dolayısıyla karşımızdakini de sevemiyoruz. En azından burası sevmenin ne olduğunu ve gerçekten insanları olduğu gibi kabul edebilmeyi öğrenebileceğimiz güzel bir kurum. Buraya gelmeden önce kendimi çok sabırlı zannederdim. Meğer ne kadar sabırsızmışım. Bunu burada yaptığım gönüllü işler sayesinde gördüm.
En unutamadığım anım olarak şu hikâyeyi anlatabilirim: Kahvehanemizin önünden geçen bir komşularının bize haber vermesi üzerine tanıştığımız yaşlı bir karı-koca vardı. İlkokula giden torunları ile beraber yaşıyorlardı. Yaşlı amca borçlarından dolayı emekli maaşını alamıyor. Teyze hiç çalışmadığından maaşı yok. Evlerinde iki tane kanepe var. Bir tanesinde çocuk diğerinde yaşlı amca yatıyor. Teyze de yerde yatıyor. Küçücük bir mutfakları ve çay yapmak için bir su ısıtıcısı var. Her gün o yaşlı teyze çocuğu okula götürüyor, geri dönecek parası olmadığı için bütün gün okulun kapısında aç bekliyor ve okul bitince torununu alıp eve dönüyor. Yaşlı amcanın ayaklarında rahatsızlık var ama tedavi göremiyor. O yüzden çalışamıyor. Çocuğun babası başka bir kadın ile kaçıp ailesini terk edip gitmiş, annesi de kaçmış.
Evlerinde doğru düzgün hiçbir şeyleri olmadığı halde neye ihtiyacınız var diye sorduğumuzda, teyze, “bizim hiçbir şeye ihtiyacımız yok, torunumuzun okuması ve diğer ihtiyaçları için lütfen ne gerekiyorsa yapın” dedi. Torunlarına üniversiteden mezun olana kadar destek olacak bir burs bulduk. Bir bilgisayar ayarladık. Aile, çocuk ve ev için yatak, ev eşyaları, erzak ve kıyafet temin ettik. Birçok “eksikleri” varken kendilerine hiçbir şey istememeleri ve hallerine şükrederek sadece torunlarının geleceğini düşünmeleri beni çok etkilemişti.
Burası kesinlikle gönlünü vererek insanlara yardım edebileceğimiz bir yer. Bir ticari amaç gütmemesi benim en sevdiğim özelliği. Hiçbir yere, yani siyasi ya da dini kuruma bağlı olmaması ve sadece gönüllülerden oluşması ve bu gönüllülerin de din, dil, ırk ayrımı yapılmadan kucaklanması buranın en önemli özelliklerinden.
Param yok, vaktim yok diye düşünüp katkıda bulunamam, ben buraya hiçbir şey veremem diye düşünmeyin. Verebileceğiniz ölçüde vaktiniz varsa vaktinizi paranız varsa paranızı verin. Bilin ki, dışarıda neler oluyor, sokakta insanlar neler yaşıyor diyor ve dünyayı ihtiyaç sahiplerinin gözünden görmek istiyorsanız gelebileceğiniz en güzel kurum burası.