Elif Basan (37, Sigortacı) 23 Temmuz 2020, 17:29
Deliler Kahvehanesine geldiğimde 32 yaşımda idim, şimdi 37 yaşındayım. 5 yıldır buradayım. Sosyal medyadan Musa Dede’nin röportajı ile tanıdım ilk bu oluşumu. 2015 Aralık’ta ilk adımımı attım. 2016’da oluşumun Cihangir şubesinde Ali Abi ile yolum kesişti ve yolculuğum bu şekilde başladı.
İlk işim yani ilk verilen görev yardım talebinde bulunan bir ablanın evine gidip evinde eşya, erzak gereksinim durumunun analizini yapmaktı. Sonrasında, Suriyeli çocuklara Türkçe okuma yazma dersi, ilkokul seviyesindeki çocuklara ders çalıştırma, çocukların etkinlik ve gezileri, erzak, giysi, kırtasiye ve okul ihtiyaçlarını hazırlama, kafe, mutfak temizliği, yemek servisi, müşterilere derneğin tanıtımı, aşevi yemek yapımı, dağıtımı gibi birçok görevde bulundum. Her işte, gördüğüm ve dokunduğum her hayatta kendimde bir şeyler buldum. İlk etkilendiğim ve ders aldığım şey, bu tür yardım faaliyetlerinin hep parasal ve maddesel şeyler olduğunu düşünürken burada bazen birinin acısını paylaşmak veya sohbet ederken bir hatırasını, hikayesini dinlerken sana teşekkür etmesi ve dert dinlemenin bile iyilik olduğunu anladım.
Kahvehaneyi genel olarak tanıtmak biraz zor olsa da dünyadaki tüm mozaiklerin yüzlerce motifleri ile süslenmiş bir eser gibi bakarken dalıp gittiğin seni hem geçmişe götüren hem geleceğe yolculuğu tasarlattıran, düşündüren, seyretmeye doyamayacağın bir yer gibi. Buraya çok çeşitli insanlar geldi. Bu kadar süre içinde hepsinin bir hikayesi oluştu, kimileri uğradı ve gitti, kimileri biraz oyalandı, kimileri de kaldı ve bir şeyler yapmaya çalıştı. Ben de 5 yıldır bir şeyler yapmaya çalışan bir yolcu olarak burada kaldım.
Zonguldak’ta yoğun bakımda olan babamı ziyarete gidip geliyordum, kendisi birçok kez yoğun bakıma kaldırılmıştı ve hayati riskin devam etmesinden ötürü çok endişeliydim. Bu sefer yaşamaya devam edemeyecek gibi hissediyordum. O esnada dernekte çalışırken aşevinin çöpünü atmaya gittiğimde çöpün yanında yerde yatan, ayakları kaldırımdan aşağı serilmiş, yığılmış, 70 yaşlarında birini gördüm. Etkilendim, seslendim. Abi buradan kalkın arabalar geçiyor dedim ama duymadı. Sonra dernekteki erkek gönüllülerden destek istedim ve abiyi ayağa kaldırdık. Kış mevsimiydi. Ona battaniye getirdik, konuşmaya çalıştık. Evi var mı diye öğrenmeye çalıştık. Aldık ona kahve yaptık, üstüne başına baktık. Kendine gelince sokaklarda yaşadığını söyledi. İBB hattını aradık sokaktaki vatandaşa sahip çıkmalarını sağlamak için. Abiye evladın var mı diye sorunca elini yukarıya kaldırarak “bir tek Allah’ım var başka hiçbir şeyim yok elhamdülillah” demişti. Bu bana tokat gibi gelmişti. O günlerde “babam daha çok genç, neden böyle hastanelerde yoğun bakım ünitelerinde sürünüyor” diyerek isyan ederken, bu sarhoş abi bana hepimizin sahibinin bir tek Allah olduğunu, babam dahil hepimizin sahibinin O olduğunu ve babam için Allah’ın isteği dışında bir şey yapamayacağımı öğretmişti. Bu beni derinden sarmıştı.
Kahvehanede öyle sıkı kenetlendik ki; Türkçe öğrettiğimiz, gezilere götürdüğümüz, kendisine ve ailesine eşya ve kıyafet yardımında bulunduğumuz çocukların mahalleye girdiğimde beni gördüklerinde sarılmaları, hatırımı sormaları ve uzun zaman göremeyince ise özlemeleri benim için çok özel duygular.
Hayat çok uzun bir yolculuk, buraya hiç gelmemiş olanlara demek isterim ki; hayata dair bir şeyler yapmak istiyorlarsa, kendileri için bir dikili ağaç olsun istiyorlarsa – bana göre ihtiyaçlılara hizmet etmek bir ağaç dikmektir- ve iyi bir şey bırakmak istiyorlarsa, burada mutlaka kendilerine dair bir şeyler bulacaklarını düşünüyorum. O yüzden de hiç ertelemeden harekete geçip gelmelerini tavsiye ediyorum.